Sosyal medya hayatıma girdiğinden beri bu konu üzerine daha sık düşünür oldum. İyi niyet adı altında yapılan kötülükler, can yakmalar, laf sokmalar falan.
İyi niyetli ama bana iyi gelmeyen insanları hayatımdan çıkarmakla başladım, kendime iyilik yapmaya.
İyi niyet adı altında istediğini söyleyip ortadan çekilen tipler oluyor bunlar genelde. Ama özünde iyiler bunda bir sorun yok.
Bugünlerde 'istediğim kadar olmasa da' okuduğum her kitapta 'iyi niyet' örnekleri çarpıyor gözüme.
Dün okuduğum satırlar artık bana bu yazıyı yazdırdı. Tabii dün bize gelen Türk arkadaşlarla yaptığımız sohbette bu konuyu da konuşunca. Tamam Sergül dedim geçtim buraya.
Dört Anlaşma kitabına bayıldım. Aslında bir gün onu da yazmalıyım, kendime not. Kitabı çok sevince yazarın Türkçe'ye çevrilmiş bütün kitaplarını da satın aldım. Bunlardan biri de Toltek İç Özgürlük Rehberi oldu.
Okumakta olduğum bölüm Ehlileştirme ve Bağlılıklarımızı Anlamak.
Ben Ehllileştirmek bölümüne o kadar takıldım ki diğer bölüme henüz geçemedim.
Ehlileştirme kısmındaki büyükanne ve torun hikayesi beni resmen sarstı.
Hepimizin en çok maruz kaldığı bir ehlileştirme yöntemidir bu.
Büyükanne iyi niyetinden çocuğa yemeğini bitirmesini söylüyor!
Çocuk doyduğunu söylediği halde, babaanne bu cevabı kabul etmiyor. Çünkü çocuğun doyma duygusunu, çocuktan daha iyi bildiğini düşünüyor.
Ve 1 numaralı taktik! Bitirirsen güçlü olursun.
Ama çocuk kararından dönmüyor. Çünkü doymuş.
Babaanne taktik değiştiriyor.
Ceza ve suçlama yöntemine gidiyor.
Nankörlük, kıymet bilmezlik gibi şeylerle çocuğun vicdanına oynuyor.
Bu noktada çocuk pes ediyor ve çorbayı bitiriyor.
Keşke bu kadarla kalsa!
Kalmıyor baskıyla kendi kararından vazgeçip, babaanneye itaat ettiği için sevilip, sarmalanıyor.
Ve bummmm çocuğa itaat edilirsen, sevilirsin inancını aşılıyor!
Bu kadar basit bir şey ile çocuğun karakterine yapılan etkiye bakar mısınız?
Zorla bir şey yaptırıldı diye her çocuk böyle olacak, böyle büyüyecek diye bir şey asla söz konusu değil.
Sevgiyle, saygıyla, kararlarına yeterli önemi ve özeni gösterilen bir çocuk bu tutumdan etkilenmez.
Ama zaten bir boşluğu, sevgi açlığı olan bir çocuksa! Anne babasından çok büyükannesine maruz kalan bir çocuksa ve bu tutum her şeyde tekrarlanırsa! Geçmiş olsun!
Başkalarını mutlu ederek, istemese de dahi onların istediği doğrultusuyla davranan bir birey dünyaya getirdiniz!
Çünkü bu tohum içine atıldığı zaman 'büyükanne' devreden çıksa bile, çocuk 'kendini ehlileştirmeyi öğrendiği için artık başka bir türlüsünü bilmeyecek.
Kendi kararlarınının sorumluluğunu almaktan da korkacak belki de!
Ve benim için en vurucu yeri son paragraf!
Örneğin, çoğumuz, toplum standartlarına göre 'yeterince iyi' olmadığından fiziksel görünüşümüze karşı eleştirel bir tutum takınmayı öğrenmiştir. Yeterince uzun boylu, ince olmadığımız ya da tenimizin doğru renkte olmadığı inancı aşılanmıştır ve bu inanca katıldığımız an kendimizi ehlileştirmeye koyuluruz. Dışsal bir inanç benimsemiş olduğumuzdan kendimizi kendi ve başkalarının kabulüne layık görebilmek için fiziksel görünüşümüzü ya reddeden ya da değiştirmeye çalışırız. Bedenlerimizi tam da oldukları gibi sevecek olsak kaç sektörün ortadan kalkacağını bir hayal edin.
Benim için çok vurucu satırlar oldu bunlar. Kitabın devamını da ekliyorum! Ama en doğrusu ve güzeli kitabı satın alıp, bu satırları içinize sindire sindire okumanız!
İyi niyetle nice savaşlar çıkmış tarihte derdim hep instagramda!
Bu kitapta bu örnekle anladım ki! Sadece savaşlar değil, bu savaşları yapanları da ortaya çıkaran iyi niyetmiş!
Dediğim gibi tek kale maç değil bu hayat, bu dünya ya da çocuk yetiştirmek.
Ama mümkün olan her kaleyi korumak lazım.
Kendine güvenen, kendine yeten, mutlu ve sağlıklı bir birey yetiştirebilirsek,
ne mutlu bize!
iyi okumalar!