21 Ağustos 2017 Pazartesi

Mutlu kadınlar kurtaracak dünyayı!



 Dün mutsuz bir kadınla göz göze geldim.
Bir anlıktı ama karanlığı üzdü beni.
Yaşananlar, yaşanması gerektiği gibiydi belki, bilemiyorum.
Ama yalnızlığı ağır geldi bana.

Sonra kendime döndüm bir de, içime baktım uzun uzun.
Öyle etkisinde kalmışım ki rüyalarım bile bunun üzerineydi.

Zor sayılabilecek şeyler yaşadım.
Üzüldüm
parçalandım
kırıldım
yoruldum
düştüm
incindim
dahası da oldu belki de
ama
hiçbir zaman mutsuz bir kadın olmadım!

Mutluluğu büyük şeylere bağlamadığımdan belki de...
Mutsuz edemediler beni.

Mutluluk insana huzur veriyor.
Üzgün bile olsam huzursuz olmadım hiç.
Bir kedi geçer
kuş uçar
bulut çıkar
bulutun içinden güneş ışıkları sızar
ben mutlu olurum.

Siz mutluluğu neye bağladınız da bu kadar mutsuzsunuz?

Mutlu kadınlar kurtaracak dünyayı!

17 Ağustos 2017 Perşembe

Sözünü Tutan Adam İsmail



Canlı yayınlarıma denk geldiyseniz, biraz sonra anlatacağım hikayeyi zaten biliyorsunuzdur.
     Ben ortaokuldayken ceza olarak bir erkekle, yani İsmail ile oturtulmuştum :)
O dönemler ben erkek deodorantı kullanıyordum. Gelsin Jagler'ler gitsin Dunlop'lar şeklinde. Her gün çantamda bir deodorant olurdu. Bir gün teneffüsten erken döndüm ki ne göreyim. İsmail çantamdan çıkarmış benim deodorantı sıkıyor kendine bool boool. Meğer uzun bir süredir otlakçımmış :)

 Kışın bir canlı yayın yaparken İsmail de geldi yayına. Onu onca kişiye şikayet ettim. Deodorantımı sıkan İsmail dedim :) Sen gel, söz sana alacağım demişti.  Ben de yazıyorum deftere demiştim.
  Bu gece ortaokul arkadaşlarımızla buluştuk. Gece sonunda beni İsmail ve eşi bırakacaktı eve. Arabaya binince ne göreyim. Bu seti almış koymuş arkaya. Gözlerim doldu da çaktırmadım!
Ben böyle incelikleri çok severim. Verdiği sözü tutan, unutmayan adamlar kaldı mı? Vallahi kalmış.

Canım arkadaşım çoook ama çok teşekkür ederim. Sözünde durduğun, unutmadığın ve bana sürpriz yaptığın için çok teşekkürler! İyi ki varsın!

15 Ağustos 2017 Salı

Ne Kadar Boşlamışım Buraları



Koskoca temmuz ayı sadece 2 yazı ile geçmiş. Özledim buraya yazmayı. Üstelik anlatacak o kadar çok şey var ki! Okuyanı, bekleyeni az ama :) ben hala en iyi okuyucusuyum bloğumun. O yüzden kendime yazmaya devam edeceğim :) Erina'nın düğünü için İzmir - İstanbul (Sabiha Gökçen) ve Ordu uçuşları yaptık. Malum 2 uçuş arası beklememiz vardı. Bu arada ilk defa Sabiha Gökçen'e uçtuğumuz için az biraz heyecanlıydık. Üst katta Starbucks'ta biraz mola verelim dedik. Biz oturduktan hemen sonra karşımıza Yılmaz Özdil geldi. Ben aaa derken göz göze geldik. O nasıl sıcak bir selamlamadır. Koştum gittim yanına, ablam size bayılıyor dedim. Teşekkür etti. Fotoğraf çekilelim dedik, hemen aldı telefonumu eline ve selfie çekti bizi.


Telefonumu alıp ablamı aradım Facetime'dan (çünkü gerçekten seviyorlar) onu karşısında görünce çıldırdı :) Hemen koş kitabını al imzalat dedi. Alanda her yerde aradım ama bulamadım ne yazık ki. Neden yanında taşımıyorsun ki diye azar da yedim ablamdan :) Olsun ama keyifli bir anı oldu bizim için. Yoshi de kızdı bana neden kendini tanıtmadın, bloğum var demedin dedi :) Herkesin kızma tahtası oldum bir anda :)
Sonra bizim uçuş saatimiz geldi ve kapımıza doğru yürüdük. 314 ve 315 kapıları yan yanaydı. Bizim kapı 315 Ordu uçağıydı ve önünde kimse sıraya girmemişti. Buna şaşırarak kapının önüne yürüdük. Vardığımda gözlerime inanamadım. Ordu uçağı yolcuları 314 önünden sıraya girip, 315'in önüne doğru gelmişler. Yani dümdüz sıraya girmek yerine L şekli yapmışlar :) Daha uçağa binmeden kendimizi bir karadeniz fıkrasının içinde bulmuş gibi olduk.


Güzel bir uçuştan sonra sağ salim indik Ordu - Giresun Havalimanı'na biz o kadar alışmışız ki körük ya da otobüse, uçaktan inip yürüyerek alana ulaşmak biraz garip geldi bize.
Yoshi bavulları beklerken biz annemle bizi bekleyen Erina'ya koştuk. Deli kız bizi görünce ağlamaya başladı :) O an zaten videoda var.
Anlatmadığım anlar için videoya davetlisiniz efendim :) Temmuz ayı çok yoğun geçmişti. Unutmadan ara ara dönüp yazasım var, tabii sizin de okuyasınız varsa :D
Öperim :)