29 Ekim 2010 Cuma

Shinjuku

 Tokyo gezimizin 2. gününün gecesini Yoshi'nin blogger arkadaşları ile buluşmaya ayırdık.Yoshi Mixi diye bir paylaşım sitesinde uzun zamandır blog yazıyor.Mixi Japonya'da Facebook'tan daha meşhur.Son zamanlarda twitter benzeri bir uygulamaya da başlamışlar.
 Buluşma Shinjuku'da bulunan İstanbul restoranda yapılacaktı.İstanbul restoran sanırım Japonya'daki ilk Türk restoranıymış.Planı blogger arkadaşı yaptığı için müdahele edemedim.Yoksa sevgili Funda'nın abisinin restoranına gitmeyi çok istiyordum.Bir daha ki Tokyo çıkartmamızda umarım.Aslında buluşamadığımız çok kişi oldu benim Japon arkadaşlarım,Twitterdan yeni tanıdığğım Gönül ilk kez gittiğimden planlar önceden yapılmıştı ve plan dışı çok yorulduk +uyuduk zamanımızın çoğunda.
 Neyse restorana giderken çekilmiş yengeç restoranı fotoğrafı.Japonya'nın sanırım en ünlü zincir yengeç restoranı (nasıl bi cümle kurdum bilmiyorum)
 Kırmızı ışıkta beklerken gördüğüm en ilginç bisiklet :)
 Malesef restoranda ve arkadaşları ile fotoğraf çekilmeyi unuttuk :S Blogger arkadaşları bana karşı çok nazik ve ilgililerdi.Planımıza Tokyo camisini ve Tokyo kulesini dahil etmediğimizi (edemediğimizi) öğrenince araba ile dışarıdan görmeyi teklif etti.
 Tabii ki kabul ettik.Gecenin bir yarısı camiiyi dışarıdan da olsa görmek güzeldi.tarihini unuttum ama uzun yıllar önce Kazak Türkleri tarafından yaptırılmıi sonra zarar görmüş.Bir kaç yıl önce konsolosluk ve burada yaşayan Türkler tarafından restore edilmiş.Ve kullanılan taşlar bizim ülkemizden gelmiş (sanırım )
 Ve Tokyo kulesi.Aslında merdivenlerle çıkılıyor ama biz gecenin bir körü gittiğimiz için dışından baktık sadece.Yani tekrar gitmek için sebep yarattık .
Veeee Burger King :) Japonya'da Burger King sadece Tokyo'da var diye bir duyum almıştım.Şimdiye kadar gördüğüm ilk ve tek Burger King Japonya'da :)

Not: Japonya'ya ilk geldiğimde sadece Mc donalds yiyebiliyordum.Şimdi kafanızda Türkiye menüsü canlanmasın :S yani aynı olanlar var tabii de geneli farklı en büyük şok ise patatesin yanında ketçap +mayonez vermemeleri :( sade kuru kuru yiyoruz :)
Ben en iyisi bir mc donalds yazısı hazırlayayım :)

Gün 2 bitti
Kalan gün 1

28 Ekim 2010 Perşembe

Harajuku

 Tokyo gezimizin 2. günü Harajuku'da alışveriş yapaak geçti.Bütün günü öyle yedik vallahi fotoğraf çekmedik desek yeri :S Ayıp bize
 Ama Harajuku alışveriş için bir cennet.Kim karşı koyabilir ki?
 H&M ,Forever 21 ,Zara ,Benetton,Top Shop ,Kidson oo aklıma gelenler bunlar.
 Broşür dağıtan çocuğun ayakkabıları :)
 İşte bunlar böyle ayakkabılara hastalar :)
 Zayıf olsam (zayıflasam ) alırdım her rengini ...
 Bu mağazanın mankenlerine bayıldım ben yahu !
  :)
 Sabah kahvaltımızı Subwayde yedik.Subway'i susamlı ekmeğini çook seviyorum
 Alışverişin sonunda Hub 'da (ingiliz pub ) dinlendik.
Harajuku'dan bir mağaza...

Tokyo gezisinde son 1 gün kaldı!

26 Ekim 2010 Salı

Akihabara


Balık pazarını gezdikten sonra Akihabara'ya gittik.Burası elektronik marketleri ve maid cafeleri ile meşhur bir yer.
 Benim bilgisayarımın dvd okuyucu bozulmuştu.Hazır cennetine gitmişken aldık.Biraz daha alışveriş yapıp otele geri döndük çünkü çok yorulduk.
 Sokaklarda broşür dağıtan kostümlü kızlar.
 Maid cafeler normal cafelere göre daha pahalı ve garip bir sistemi var.Siz kostümlü kızlar hizmet ediyor.İçeride fotoğraf çekmek yasak.İlla isterim derseniz para karşılığı çekilebilirsiniz.
 Kızlarla herhangi bir münasebet olmuyor.Sadece size hizmet ediyorlar.Haa diğer türleri de var tabii :D
 Elinde kocaman ayı tutan kızı çekmeyi unutmuşum.
 Fotoğrafını çektiğimi anlayınca yüzünü kapattı.Garip !
İşte ilk gün böyle bitti.

24 Ekim 2010 Pazar

Yeni Bitenler

 2 senedir eski hızımdan düştüm.Yeterince kitap okumuyorum.İnternet çok fazla zamanımı alıyor.Kızıyorum kendime.Hiç okumadığım gün olmuyor en az bir kaç sayfa okuyorum ama yeterli değil.Biraz hızlanmaya karar verdim.
Kitabın adı: Fatma'nın Talihi
Yazarı:Joanne&Gerry Dryansky
Salyangoz yayınları
327 sayfa
Geçen sene Eskişehir'de almıştım 4 liraydı.
 Arka kapak der ki
Paris’in büyülü atmosferinde kalplere hitap eden bir peri masalı…
Tunus’un bir köyünde yaşayan Fatma kocası tarafından terk edilmiş talihsiz bir kadındır. Kız kardeşi Raşide, Paris’te Kontes Poulais du Roc’un yanında hizmetçi olarak çalışmaktadır. Raşide Paris’te korkunç bir kazada hayatını kaybeder. Hem kardeşini hem kocasını kaybeden Fatma, kalbindeki derin yaraları tamir etmeye uğraşırken Paris’ten bir mektup alır. Kontes kardeşinin yerine onun geçmesini rica etmektedir.
Tunus’un köyünden kalkıp Paris’e gelen Fatma sudan çıkmış balığa döner. Bir yandan şehre uyum sağlamaya çalışırken, bir yandan da Kontes’in bitmek tükenmek bilmeyen taleplerini yerine getirmeye çalışır. Ama bir sorun vardır. Fatma kontesin talep ettiği şeylerin çoğundan bihaberdir. Örneğin Kontes’in en büyük zevki kendisine kitap okunmasıdır, ama Fatma okuma yazma bile bilmemektedir. Alışveriş yapmayı ve hatta Kontes’in köpeğini gezdirmeyi bile beceremez.
Tam bu sırada hikaye neşeli Yeşilçam filmlerini andıran bir peri masalına dönüşür. Fatma’nın temiz yüreğini gören iyi kalpli komşuları ona yardım etmek için birbirleriyle yarışırlar. Fonda Paris’in romantik ve kozmopolit atmosferi ve Fatma’nın küçük dünyasında, adeta bambaşka bir dünyadan gelmiş mütevazı, samimi, candan insanlar, son yıllarda kaybetmekte olduğumuz değerleri bizlere hatırlatır.
Dryansky ikilisinden kalplere hitap eden, Flaubert’e göndermelerle dolu muhteşem bir edebiyat şöleni.


 Kitap akıcı ,hikayeyi sevdim.Sevmediğim tek şey kitapta çoook fazla basım hatası vardı.Korsan kitap mı aldım acaba :( Hikayeyi sevmesem yarım bırakacaktım o kadar fazla ve göz yorucuydu ki.
 Hikaye Fransa'da geçtiği için çok fazla Fransız ismi var.Fransızca ile bir yakınlığım olmadığı için zaman zaman zorlandım.Çok hızlı geçişlerde bu kimdi yaa falan dedim çoğu kez.Hem basım hataları hem de isimler epey yordu beni.Tüm bunlara rağmen /hatasız baskısını bulabilirseniz okumaya değer bir kitap.Biraz başı sonundan belli olsa da hikayenin sizi etkisi altına alabiliyor.

Bu blogda adını çok çok az geçirmişim Halil Cibran'ın.Kızdım kendime.Benim için Halil Cibran ve Tolstoy çoook önemlidir.Tolstoy benim Japonya'ya gelmeme sebep olan yazardır.Bir ara yazarım belki belli mi olur.
Halil Cibran'ın yazdıklarını okumayı seven biriyim.Ermiş benim hayatımda çok önemli bir kitaptır.Bu yaz hem anneme hem de Seren'e aldım Ermiş.O da başka bir hikaye yazacağım bloğa :)
Bu kitapta Halil Cibran'ı okumak beni çoook etkiledi.Ne tesadüf ki bu hikaye de Paris'te geçiyor.Halil Cibran'ın günlük hayatından hikayeler var.Çok isterdim arkadaşı olabilmeyi.Fikirlerini ,kelimelerini seviyorum bu adamın.

Halil Cibran İle Anılarım
Yusuf El-Huveyyik
Kaknüs Yayınları
160 sayfa

Bu sefer arka kapak yerine çizdiğim yerlerden alıntılar yazmak istiyorum.

*Kadın ,dostum,sadece kadın,erkeğin soğuk ve vahşi havasını ısıtır.Evinin havası bir kadın tarafından ısıtılmayan kimseye ne yazık!


*-her insan gamlarının heybesini sırtında taşır...Bana öyle geliyor ki dostum senin yükün hafiftir.Sen dik yürüyorsun...


*Ah,Yusuf ,kadınla erkek arasında ne büyük farklar var.Sanki bütün kadınlar aynı cinsten değil gibi.


*Gerçek mutluluk sevdiklerimizi mutlu etmemizdir.Nasıl olur bu?İşte bu ,Tanrıların sırrıdır.


Beni Halil Cibran ile tanıştıran Afgan arkadaşa selam olsun bu yazı

23 Ekim 2010 Cumartesi

Fugu

 İşte balık pazarındaki en tehlikeli balık FUGU. Fugu çok zehirli ve pahalı bir balık.Japonya'da çok meşhur.Japonya etrafında yüzlerce çeşit Fugu balığı var.Bunlardan sadece 22 çeşidi yenilebiliyormuş.Ama tabii ki her önüne gelen bu balığı elleyemez veya yemeğini yapamaz.Bu balığın her çeşidinde zehir var dozları ve bulunduğu yerler farklı farklı sadece.
Fugu aşçısı olmanız için lisansınız olması gerekir.Bazı bölgelerde çeşit çeşit kuralları var.Ben bir yerlerde okumuştum ama hatırlamıyorum.Bazı restoranlarda ilk yudumu aşçi yermiş müşterinin önünde 'ben kendime güveniyorum ' gibisinden bir de lisans kursunu bitirdiğinde de ilk yudumu kursiyer yermiş.
Balık böyle bir şey duymadım dedi yani bilemiyorum.

1996 -2005 yılları arasında 315 zehirlenmenin 31 i ölümle sonuçlanmış.

Yoshi  2 kere fugu yemiş çook lezzetli ve hafif bir tadı varmış ben yer miyim? bilmiyorum zaman gösterecek :)

not:ilk foto Tsukiji de çekildi
ikincisi google görsel

22 Ekim 2010 Cuma

Tsukiji Fish Market

 3 senenin sonunda bu bloga Tokyo yazıları yazabilmenin sevinci içerisindeyim.Evet yuuuh bana gitmedim bunca sene ama olmayınca olmuyor işte.Kaldı ki pek bir şey kaçırmış hissetmedim kendimi.Planladığımız kadar fotoğraf çekemedik /çekmedik.Sebepleri diğer yazılarda olabilir de olmayabilirde söz vermiyorum :) Toplamda 3 gün geçirdik.Bıkana kadar Tokyo demek isterdim ama öyle olmaz umarım.Efendim biz cuma gecesi 24:00 otobüsü ile Tokyo'ya doğru yola çıktık sabahın 05:30 unda Tokyo'yo vardık.Otobüsten Tokyo istasyonu önünde indik.Elde bavullar istasyona gittik.İşte size korkutucu Tokyo tren haritası ve Balık :) İlk olarak otele gidip eşyalarımızı bıraktık.
 Sonra neredeyse koşa koşa Tsukiji balık pazarına gittik.Burası Japonya'nın en büyük balık pazarı her gün tonlarca balık buraya gelip dağıtılıyor.Tokyo'nun tüm restoranlarına buradan dağıtım yapılıyor ve sabaha karşı 4 te açık arttırmalar başlıyor.Ben aöık arttırma izlemek istiyordum amamalesef yetişemedik.
 Pazarda 3 çeşit insan tipi vardı. 1. turistler 2. sepetlerini kollarına takmış müşteriler 3. tabii ki çalışanlar !BU sepetin sırrını çözemedim ama herkeste aynı sepetten vardı ve balıkları doldurup gidiyorlardı.
 otobüs yolculuğunda hafiften grip oldum (Alllah'tan ) burnum tıkalıydı bu pazara burnum koku alabiliyorken dayanabileceğimi sanmıyorum.Tıkalı olduğundan mutlu mesut şaşkın gezdim kocaaa pazarı :)
 Yukarıdaki ton balığı ! Bir anda görünce korktum bana güldüler  :(  25 yıllık hayatımda gördüğüm balıkların toplamından fazlasını bu pazarda gördüm sanırım.
 Ne olduğunu bilmediğim şeyler çoğunluktaydı tabii...Ki ben zaten balık ayırt edemem :( ve bir Japonla evliyim bu ne yaman çelişki yahu !
 Biz geç kaldığımız için (saat 8 di )pek fazla karmaşa yoktu sakindi ortalık.
 Olmazsa olmaz ahtapotlar her yerdeydi.3 yıllık Japonya hayatımda hiç ahtapot,yengeç,sushi vs tarzı şeyler yemediğimi söylemişmiydim ?



 Veeee bu balık kokan yazıma dojou balığı ile son veriyorum.Bu bir tatlı su balığı imiş.nehir ve pirinç tarlalarında oluyormuş.Vee süper itici bir görüntüsü var.

Hadi gittim ben :)

17 Ekim 2010 Pazar

Picnik com uğraşlarım



Canı sıkılan Serrose ne yapar???
picnik.com a sarar
Üstelik 1 yıllık abone de olur
Bunlar son zamanlarda yaptıklarım.
 Ana kız Sermoon çekti - şiiişt sus bakalım diyor anasına bizim kız  :)
 Kyoto da Maiko makyajımın yapıldığı günden kalma  :)
                                                        Karamelim benim
 Tekirdağ -Unuttum mevkinin adını gözlük camında yeşil kareli gömlekli dost !!!
                                                  Kırmızı köprü
                                Ham yaparım seni pozu :)
                                            Annem bana baksın ben teyzeme bakayım pozu :)
 Hayır sen yokken ben vardım bikerem o benim ablam ben de bakcam pozu :))))

Bitti :)

Not : Biz hala Tokyo'dayız yazılar otomatik geliyor